TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA 2025 BİLANÇOSU
Giriş
2025 yılını geride bırakıp 2026 yılına gireceğimiz şu günlerde, Uluslararası Politika Akademisi (UPA) girişimi olarak 2025 yılı boyunca yayınladığımız haber ve analizleri gözden geçirerek, bu sene içerisinde en çok hangi konularla meşgul olduğumuzu ve en çok nelerle ilgilendiğimizi okurlarımızla paylaşmak istedim. Bu vesileyle, 2026 yılının Türkiye açısından daha iyi geçmesini temenni ederim.
1-) Trump Başkanlığında Türk-Amerikan İlişkilerinde Yeni Dönem
Her yönüyle farklı ve medyanın ilgi odağı karizmatik bir Başkan olan Donald Trump’ın yeniden Oval Ofis’e dönmesiyle birlikte, Türk-Amerikan ilişkilerinde de belirgin bir hareketlenme yaşandı. İlk Başkanlık döneminde Türkiye ile Rahip Brunson krizi, S-400/F-35 sorunu ve Suriye’de Kürtlerin geleceğiyle ilgili anlaşmazlıklar gibi ciddi bazı sorunlar yaşayan ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Johnson Mektubu’nu çağrıştırırcasına ülke içerisinde tepki yaratan sert bir mektup da gönderen Donald Trump, buna karşın ikinci döneminde Türkiye ile ilişkilerinde daha özenli davranmasıyla takdir topladı. Seçildiği günden itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sürekli iltifat eden Trump, Erdoğan’ı ülkesine hâkim olmayı başaran güçlü sağcı liderlerden biri olarak kıymetlendirerek, onun Türkiye’nin başında olmasından hiçbir rahatsızlık duymadığı gibi, bu durumdan memnun olduğunu belirten açıklamalarıyla Türkiye’deki muhaliflerde şaşkınlık yarattı. Trump, bunların yanında, 2025 yılı Eylül ayı sonlarında Erdoğan’ı Beyaz Saray’da oldukça görkemli ve iyi şekilde ağırlayarak, Ankara ile ilişkileri iyi götürmek istediğini ve bu bağlamda Erdoğan’a güvendiğini ortaya koydu. Bu sayede, önceki Başkan Joe Biden döneminde Başkanlık düzeyinde neredeyse sıfıra inen temaslar -ki aslında o dönemde de kurumsal ilişkiler devam ediyordu- liderler arası diplomasiyle yeniden güçlendi ve güven kazandı. Bu şekilde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası alandaki gücü ve kredibilitesini de yükseltmiş oldu. Erdoğan’ın ziyaretini müteakiben Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da Kasım ayında Beyaz Saray’da önemli temaslarda bulunduğunu belirtmek gerekir.
Bu pozitif diplomatik etkileşimlere rağmen, iki köklü müttefik arasındaki sorunların devam ettiğini de söylemek gerekir. Nitekim iki ülke arasındaki en ciddi sorunları oluşturan konulardan ne Suriye ve SDG’li Kürtlerin geleceği konusunda iki ülke arasında nihai bir uzlaşıya varıldı, ne Türkiye-İsrail ilişkileri düzeltilebildi, ne de Türkiye Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemini iade edebildi. Bu bağlamda, yapısal sorunların aynen devam ettiğini söylemek mümkün. Üstelik bu sorunlara İsrail’in Gazze’deki katliamları nedeniyle söylem düzeyinde gerilen ilişkiler de eklendi. Neyse ki, Başkan Trump’ın diplomatik çabaları sonucunda Gazze’de ateşkes yıl sonuna doğru sağlandı ve tansiyon biraz olsun düşürüldü. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretinde iki ülke arasında enerji iş birliğinin başlaması -ki bu, Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltabilecek kritik bir husustur-, yüklü Boeing alımları ile Türkiye’nin ABD ekonomisine katkı sağlaması, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına dair uzlaşı ve savunma iş birliğinin gündemde olması pozitif gelişmeler olarak vurgulanabilir. ABD’nin ilginç açıklamalarıyla zaman zaman Türkiye’deki ulusalcı ve İslamcı basında tepki çeken Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Hazar’dan Akdeniz’e Amerikan müttefikleri arasında iş birliği olacak. Türkiye ile İsrail savaşmayacak.” şeklindeki olay sözleri, bu konudaki yeniden hizalanma çabaları ve müzakerelerinin halen devam ettiğini gösteriyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin S-400’leri aktive etmeyerek NATO ve ABD güçlerine risk oluşturmayacak şekilde saklaması ve NATO misyonlarına tüm gücüyle destek vermesi, Suriye’de Şam ile Kürtlerin uzlaşısının desteklenmesi ve Suriye’nin istikrarı ve toprak bütünlüğü konusunda Türkiye-İsrail-ABD üçgeninde uyumlu bir siyasetin takip edilmesi, Türkiye’nin ekonomik gelişimi adına Washington ve etkili olduğu lobilerin yatırım musluklarını yeniden açması ve Doğu Akdeniz’de ABD’nin İsrail’i dizginleyerek Türkiye karşıtı bir cephenin oluşmasına engel olması gibi somut ve basit politikalar üzerinden yeni dönemde ilişkiler daha da uyumlu ve iyi şekilde ilerleyebilir.
2-) Suriye’de Şara Rüzgarı ve SDG Korkusu
2025 yılı içerisinde üzerinde en çok durduğumuz konulardan birisi de Suriye’de 2024 yılı sonlarında beklenmedik bir devrim yaparak iktidara gelen İslamcı lider Ahmed Şara’nın Türkiye’yi de kapsayan temasları oldu. Türk yetkililerin ziyaretleri ve Şara’nın Şubat ayındaki ilk resmi ziyaretiyle birlikte ilişkilerde gözle görülür bir hareketlilik ve ilerleme sağlandı. İlerleyen aylarda Washington’da da görüşen iki devlet yetkilileri, Suriye’nin Golan Tepeleri ve Hatay’ın dahil edilmediği yeni toprak bütünlüğü, iç çatışmaların müzakere yoluyla çözümlenmesi, Suriye’nin yeni dönemde Türkiye ile dostane ve yakın ilişkilere sahip olması ve PKK’nın ana gövdesini oluşturduğu SDG’nin Suriye askeri gücüne katılımı gibi temel konularda uzlaşmış gibi görünüyorlar. Buna karşın, Suriye’de ne tarz bir federal yönetimin kurulacağı, Türkiye’nin bu devlet sınırları içerisindeki askeri varlığının hangi koşullarda, ne kadar süreyle ve nasıl devam ettirileceği ve seçimlerin ne zaman ve nasıl düzenleneceği gibi konularda halen uzlaşıya varıldığını iddia etmek zor. Bu sorunlara rağmen, medyadaki genel havanın aksine, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyi yönde geliştiğini söylemek mümkün. Şara’nın kabinesinde Türkiye’de üniversite eğitimi almış, iyi derecede Türkçe bilen ve Türkiye’yi tanıyan ve seven Dışişleri Bakanı eş-Şeybani (Esad Hasan eş-Şeybânî) gibi kişilerin yer alması, Şam ile Ankara arasındaki sıcak ve açık diyalog kanallarını açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle birlikte Suriye’nin kalkınmasına odaklanılacak yeni dönemde bu anlamda bu ülkedeki en önemli aktörlerden biri olması da bekleniyor. Bu bağlamda, özellikle inşaat sektöründe Türk firmalarının yeni ihale alımları gündeme gelebilir.
3-) “Terörsüz Türkiye” Süreci
2025’in en popüler konusu, hiç şüphesiz, PKK’nın silah bırakması ve Kürt asıllı vatandaşlarımızın devlet ve millete aidiyetlerinin yükseltilmesi adına Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin girişimiyle 2024 yılı sonlarında başlatılan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da tarihi bir konuşmayla destek verdiği “Terörsüz Türkiye” sürecinde yaşanan müspet ve menfi bazı gelişmeler oldu. Bu konuda MHP’nin olgun tavrı DEM Parti ve AK Parti tarafından genelde desteklenirken, CHP’nin de sürece takoz olmak istemediği açıkça görüldü. Bu nedenle, sürecin genel olarak olumlu yönde gittiğini iddia etmek mümkün. Lakin mecliste yer alan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan TBMM heyetinin PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşmek için İmralı adasına gidip gitmemesi gerektiği konusunda yaşanan gereksiz tartışma ve kutuplaşmalar, sürecin halen kırılgan bir yapıda olduğunu gösteriyor. Her şeye rağmen, halkın bu sürece genel olarak olgun şekilde yaklaştığı ve süreci sabote etmemek gerektiği konusunda aşırı sağcı partiler dışında genel bir ön kabulün olduğu belirtilebilir. Bu da, Türkiye’nin olumlu geleceği adına güçlü bir sinyal. Çünkü gelişmiş, kalkınmış, güçlü, güvenlikli ve vatandaşlarını memnun edebilen bir devlette terörün devam ediyor olması beklenemez. Bu bağlamda, sürece bir yengi veya yenilgi olarak değil, toplumsal barışı sağlayacak teknik ve istihbari bir süreç olarak bakmak yerinde olacaktır.
4-) Türkiye’nin Ekonomik Sorunları
2025’in önceki yıllardan devraldığı ve kısmen azalsa da halen devam eden kronik sorunu ise, yüksek enflasyon ve düşük reel ücretlere dayalı ekonomik sorunlar oldu. Bu konuda oldukça deneyimli ve başarılı bir teknokrat olan Mehmet Şimşek kısmi başarı kazansa da, halen Türkiye’de enflasyonun özellikle gıda sektöründe çok yüksek olduğu görülüyor. Öyle ki, TÜİK’in resmi verilerle yüzde 31 olarak ilan ettiği enflasyon -ki bu da çok çok yüksek bir orandır-, bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu ENAG grubu tarafından ise yüzde 57 civarında hesaplandı. Şimşek’in programının önümüzdeki iki yılda yavaş yavaş başarıya ulaşabileceği düşünülse ve enflasyonun 2027’de tek haneli seviyelere ineceği öngörülse de, halkın alım gücünün çok düşmesi ve kaybedecek bir şeyleri olmayan insanların artık tepkilerini sokaklarda göstermeye başlamaları, önümüzdeki yıl da hükümetin işinin zor olacağını gösteriyor. Bu anlamda, sosyal patlamalar, suç oranlarında artış ve dolandırıcılık-fuhuş-kara para sektörlerinde bariz yükselme gibi sorunlara karşı hazırlıklı olmak gerekir. Bunların yanında, pozitif gelişmeleri de vurgulamak gerekirse, Türkiye ekonomisinin toplam gayrisafi milli hasıla (GDP) düzeyinde 1,6 trilyon dolarlık büyüklük ile dünyada 16. sıraya yükseleceği öngörülüyor. Ekonomik büyümenin yüzde 4 dolaylarında sürmesi de oldukça iyi bir gelişme.
5-) Güneyden Esen Erhürman Rüzgarı
2025 yılı sonlarında yapılan seçimlerde açık farkla 6. KKTC Cumhurbaşkanı seçilen hukukçu akademisyen Dr. Tufan Erhürman’ın güneyde Kıbrıs’tan estirdiği sıcak barış rüzgârları, zamanla Türk medyası ve akademisince de fark edilmeye başlandı. Seçim sürecinde 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’dan yana taraf gözüken Türkiye’nin bu tavrına rağmen Ankara ile uyumlu ve koordineli çalışacağını ilk günden belli eden Erhürman, Türkiye’ye en dost devletlerin bile desteklemediği “iki devletlilik” tezi ile mevcut koşullarda bir ilerleme sağlanacağını belirterek, Birleşmiş Milletler gözetiminde Rumlarla federasyon müzakerelerine açık olduğunu net şekilde ortaya koydu. Ankara ziyaretinde de bunu bildiren KKTC Cumhurbaşkanı’nın etkisiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs konusundaki sert üslubunda bariz bir yumuşama yaşandı. Bu bağlamda, Türkiye, kendi ulusal çıkarları ve güvenlik kaygılarına cevap verecek bir barış sürecine asla karşı olmadığını ortaya koyarken, diplomatik masada Rumları zor durumda bırakabilecek bir hamleye de olanak sağlamış oldu. Bu doğrultuda, adada sıcak rüzgarların esmesi ve barış koşullarının oluşması durumunda, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde de müspet bazı ilerlemeler yaşanabilir. Örneğin, Türk vatandaşlarının Schengen bölgesine vizesi girişleri, Gümrük Birliği’nin tarım ürünlerini ve hizmet sektörünü de dahil edecek şekilde güncellenmesi ve Brüksel’in Ankara’ya mali destekleri gibi teşviklerle, Ankara’nın belirli ölçülerde asker muhafazası ve güvenlik garantileri karşılığında Kıbrıs’ta federasyona yeşil ışık yakması bence mümkün. Ancak bu konuda her zaman olduğu gibi asıl sorunu Kıbrıslı Rumların çıkarması ve işin nihayetlenme aşamasında daha önce olduğu gibi müzakereleri bozmaları öngörülüyor.
6-) Muhalif Liderlere Yönelik Yargı Müdahaleleri
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en güçlü rakibi olarak duran Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere, anketlerde birinci parti durumundaki ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) belediyelerine yönelik davalar ve belediye başkanlarının tutuklanması, Türkiye adına 2025 yılında dünyaya en kötü imajın verildiği konu oldu. Bu şekilde Türkiye’deki rejimin baskıcı ve muhalefete izin vermeyen otoriter yapıda olduğu düşünülürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet, sürecin bağımsız yargı tarafından yürütüldüğü tezini işlediler. CHP lideri Özgür Özel ise, bu sürecin siyasi saiklerle yapıldığını iddia etti ve düzenlediği mitinglerle milyonlarca vatandaşı demokrasi yanlısı sokak protestolarına çekmeyi başardı. CHP’ye benzer şekilde DEM Parti belediyelerine yönelik hukuki tedbirler ve yine Zafer Partisi lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ gibi aşırı sağ eğilimli bazı siyasi liderlerin de geçici tutuklanmaları, Türkiye’de siyasal alanın özgürlüğü konusunda bazı tartışmalara ve ciddi endişelere neden oldu. Bunlara ek olarak, birçok muhalif gazeteci ve internet programcısı da bu süreçte tutukluluk ve hapis gibi cezalarla karşı karşıya kaldılar. Bu bağlamda, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti çıtasının düşmesi, ekonomiyi de olumsuz etkileyen bir faktör olarak not edilmeli.
7-) Diplomasi Merkezi Ankara
Başkan Trump’la görüşmesi sonrasında Batı dünyasında yeniden büyük güvenilirlik kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer -ki bu ziyaret vesilesiyle Türkiye’nin acil ihtiyacı olan Eurofighter uçaklarının tedariki garanti altına alınmıştır-, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae Myung, Vatikan Devlet Başkanı Papa XIV. Leo ve Macaristan Başbakanı Victor Orban gibi önemli siyasi liderleri başkentte ağırlaması ve Türkiye’nin COP-31 zirvesini düzenlemeye hak kazanması, Türkiye’nin diplomatik hareketliliğine ve başarılarına dair önemli bir veri seti oluşturdu. Artık markalaşmaya başlayan Antalya Diplomasi Forumu‘nu da bu bağlamda başarı hanesine yazmak gerekir. Buna karşın, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na dahil edilmemesi ve Yunanistan-Güney Kıbrıs-İsrail üçlü iş birliğinin giderek derinleşerek askeri nitelik kazanmaya başlaması ve Lübnan gibi devletlerin de Doğu Akdeniz ihtilafı konusunda bu üçlüye destek olmaları bu bölgeye yönelik kaygıları arttırırken, uygulanan dış politikayı da sorgulanır hale getirdi. Keza Rusya ile gerilmeye müsait hale gelen ilişkiler, ABD ile ilişkilerdeki potansiyel sorunlar ve AB üyeliği hedefinden iyice uzaklaşılması ve dış politikada savrulma vs. gibi bazı güncel jeopolitik ve jeoekonomik risk kaynaklarını da belirtmek gerekir.
Sonuç
Sonuç olarak, güçlü bir devlet olan Türkiye, dünyadaki aktif konumunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişiliğinde bütünleşen istikrar ve gücünü korumayı başardığı 2025 yılını sonlandırırken, gelecek adına risk ve potansiyeller eş düzeyde devam etmektedir. Bu bağlamda, Ankara, riskleri azaltmak ve potansiyelini kullanmak için, mutlaka sorunlu olduğu bazı devletlerle ilişkilerini düzeltmeli/geliştirmelidir. 2026 yılından tek dileğimiz, ülkemizin daha başarılı olması ve vatandaşlarımızı memnun edebilmesidir. Bunun yolu da, kurumsallaşmış ve istikrarlı bir siyasi ve hukuki düzenin iktidar-muhalefet iş birliğinde kurulması, terör hadisesinin tamamen sonlandırılması ve niyeti bozuk olmayan tüm komşu devletlerle dostane ilişkilerin kurulmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunları başarabilecek bilgi birikimi ve siyasi kudrete sahiptir.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ